2 Haziran 2012 Cumartesi

SEVGİNİN ASIL KAYNAĞI

SEVGİNİN ASIL KAYNAĞI
Sevgi, Allah'ın insanlara verdiği en büyük nimetlerden biridir. Her insan hayatı boyunca çok sevdiği, güvendiği, yakın hissettiği kişilerle birlikte olmak ister. Allah'ın verdiği nimetlerin birçoğu, asıl değerini, gerçek sevgilerin ve dostlukların yaşandığı ortamlarda bulur. Örneğin, gördüğü güzel bir manzaradan zevk alan bir insan, duyduğu heyecanı sevdiği biriyle paylaşmak ister. Aynı şekilde en muhteşem ziyafet sofrası ya da en güzel, en şatafatlı ev bile, tek başınayken bir insana çok fazla çekici gelmeyebilir. Çünkü Allah insan fıtratını, sevmekten ve sevilmekten zevk alacak, dostluktan ve yakınlıktan hoşlanacak şekilde yaratmıştır. Kuran ahlakını yaşayan insanlarla birarada olmak, onlarla dostluğu ve sevgiyi yaşamak ise, iman eden bir insana birçok nimetten çok daha fazla zevk verir.

Bu nedenle Allah'ın sevdiği ve hoşnut olduğu kullarına vadettiği cennet, gerçek sevginin, dostluğun ve yakınlığın sonsuza kadar büyük bir coşku ile yaşanacağı olağanüstü güzellikte bir yerdir. Allah'ın Kuran'da cennet hayatına dair verdiği haberlerde hep neşe, arkadaşlık, sevgi, muhabbet, güzel söz ve huzurdan bahsedilmektedir. Sevgi ve dostluğu engelleyecek herşey cennetteki insanlardan uzak tutulmuştur. Örneğin Allah bir ayetinde cennete girecek olan müminlerin kalbinden kinden ne varsa alındığını bildirmiştir. (Araf Suresi, 43) Kıskançlık, düşmanlık, rekabet, öfke, darılma, alınma gibi sevgiyi ve dostluğu engelleyen bütün kötü özellikler cennetin dışında kalacaktır.

Cennette yaşayacak olan Müslümanların önemli özelliklerinden biri, onların dünya hayatındayken de, tüm peygamberleri, Allah'a iman eden, çaba gösteren her salih insanı ve geçmişte yaşamış bütün Müslümanları çok sevmeleridir. İman edenler Allah'ın rızasını kazanmak için çaba gösteren tüm salih müminlere yakınlık duyar, onları kendilerine yakın birer dost ve veli edinirler. Her koşulda ve kayıtsız şartsız onlarla birlikte olmaktan büyük zevk alırlar; bütün Müslümanlara vefa ile bağlıdırlar. Allah, müminlerin kalplerindeki imanlarından, Allah korkularından kaynaklanan bu güzel sevgiye ve Rabbimiz'e olan içten bağlılıklarına karşılık, onları sevginin ve sadakatin en güzel mekanı olan cennetle ödüllendirecektir.

Müminlerin kalplerindeki sevginin asıl kaynağı ise Allah'a olan derin sevgileridir. Müminler, Allah'ı çok severler ve hayatlarının her anında Allah'ın sevgisini ve rızasını kazanmak için ciddi bir çaba gösterirler.
Allah, tüm insanları yoktan var etmiştir. İnsan bir hiçlikken Allah'ın rahmeti sayesinde bir can sahibi olmuştur. Kullarını bu dünyada barındıran, çeşit çeşit yiyecekler, meyveler sunan, binbir türlü çiçekle, sevimli hayvanlarla bize zevk verecek manzaralar yaratan, güneşten suya, havadan vitaminlere kadar ihtiyacımız olan herşeyi kusursuzca var eden, uzayın boşluğunda binlerce kilometre hızla yol alan dünyayı her an güvenlik içinde tutan, Rahman, Rahim ve sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimiz'dir. Allah'ın üzerindeki nimetlerini, O'nun herşeye güç yetiren ve tüm evrenin tek hakimi olduğunu, herşeyi en güzel ve hayırlı şekliyle yarattığını düşünen her müminin Allah'a olan sevgisi daha da güçlenir. Allah'ı seven ve Allah'tan korkan bir insan, O'nun sınırlarını büyük bir şevk ve istekle korur; Allah'ın her emrini kusursuzca yerine getirmek için büyük bir titizlik gösterir, Allah'ın hoşnutluğunu, sevgisini, rahmetini ve cennetini kazanmak için hayatı boyunca bütün gücüyle çalışır.

Allah'ı çok seven, Allah'tan korkan, O'nun kendisinden hoşnut olması için samimi bir gayret gösteren her mümin, dünyaya güzellik kazandıran hayırlı insanlardandır. Allah'ı seven insan, Allah'ın yarattıklarını da sever, onlara karşı şefkat ve merhamet duyar, onları korumak, onlara hayır ve güzellik getirmek ister. Dünyanın en hayırlı, en üstün ahlaklı insanlarından olan Allah'ın elçileri de, çevrelerindeki insanları sevgiye ve yakınlığa davet etmişlerdir:

İşte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına şu şekilde müjde vermektedir.
De ki: "Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik kazanırsa, Biz ondaki iyiliği artırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir. (Şura Suresi, 23)

İnsanların bir kısmı Kuran ahlakını bilmedikleri, Allah'ı gerektiği gibi tanıyıp takdir edemedikleri için sevgiden ve dostluktan mahrum kalarak, can yakan, yarı azap içinde bir hayat sürmektedirler. Bu insanlar arasında en görkemli görünen hayatı yaşayanlar bile, aslında gerçek mutluluğu ve huzuru bulamamaktadırlar. İmanı yaşamayan bu insanlar için sevgisiz, dostsuz ve yalnız yaşanan bir hayatın hiçbir anı zevkli ve güzel değildir. Allah, sevgisizliği iman etmeyenlere dünyada ve ahirette nankörlüklerinin ve iman etmemelerinin bir karşılığı olarak vermektedir. Bu insanlar ne gerçek anlamda severler ne de sevilirler. Allah'a ortak koşarak yaşadıkları sevgi ise gerçek sevgi değildir ve onlara daima karamsarlık, mutsuzluk ve acı getirir.
Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi yalnızlık ve dostsuzluk cehenneme ait bir özelliktir:

Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu. Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı. Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur. (Hakka Suresi, 33-35)

Bu sitenin amacı inananlara, sonsuz rahmet sahibi olan Rabbimiz'e, Allah'ın yarattıklarına ve müminlere olan sevginin önemini hatırlatmak, Allah'ı inkar edenlere ait bir özellik olan sevgisizliğin bir insan için ne kadar büyük bir bela ve azap olduğunu göstermektir. Her mümin bu duruma düşmekten kaçınmalı, cennet sevgisini dünyadayken yaşamaya başlamalı, tek dost ve Veli olan Rabbimiz'e ve müminlere sevgi ve vefa ile bağlanmalıdır..

Sevgi üzerine böyle bir site hazırlamamızın ve bu konuya özellikle dikkat çekmemizin en önemli nedenlerinden biri, cennet ahlakında sevginin çok büyük bir öneme sahip olmasıdır. Ahirette Allah'ın iman eden kulları için hazırladığı sonsuz cennet yurduna kavuşmak isteyen ve orada peygamberler, salihler ve doğrularla birlikte sonsuza kadar yaşamak isteyen bir insanın; dünyadayken sevmeyi mutlaka öğrenmesi ve sevilecek özelliklere sahip olması gerekir. Çünkü cennetin en büyük güzelliklerinden biri, birbirini çok seven, güzel ahlaklı insanların sonsuza kadar sürecek olan dostluklarıdır.

Cennette sonsuza kadar sevgi ve dostluk içinde yaşayabilmenin yolu ise Allah'ı çok sevmek ve Allah'ın çok sevdiği bir insan olmaktır. Allah'ın sevdikleri ise, Allah'ın Kuran'da bildirdiğine göre, muttakiler (Tevbe Suresi, 4), arınanlar (Tevbe Suresi, 108), adil olanlar (Hucurat Suresi, 9), iyilik yapanlar (Bakara Suresi, 195), temizlenenler (Bakara Suresi, 222), tevbe edenler (Bakara Suresi, 222), sabredenler (Al-i İmran Suresi, 146), sakınanlar (Al-i İmran Suresi, 76) ve tevekkül edenlerdir (Al-i İmran Suresi, 159).
Peygamber Efendimizin sevgi için ettiği dua, Allah'a ve müminlere karşı duyulan sevginin önemini anlamamız açısından bizlere güzel bir örnek oluşturmaktadır:

Resulullah bir kere dua ederken şöyle buyurdu: "Ya Rabbi! Bana Kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini ve beni Senin sevgine yaklaştıracakların sevgisini ihsan eyle ve Kendi sevgini bana hararetten, susuzluktan yananların, soğuk suya kavuşmasını istemelerinden sevgili kıl. İmam Gazali, Kimya-yı Saadet, s. 594 ((2) VI/253) ((5) VI/253)

TÜM GÜZELLİKLERİ VEREN ALLAH’TIR

TÜM GÜZELLİKLERİ VEREN ALLAH’TIR
İnsan kendisine küçük bir ikramda bulunan ya da iyilik yapan bir kişiye dahi, bu güzel tavrından duyduğu memnuniyeti hemen göstermek ister. Örneğin kendisini evinde ağırlayan, ikramda bulunan birine minnet duyar; özellikle de ev sahibi ince düşünceli biriyse ve söylenmesine gerek bırakmadan o kişinin her ihtiyacını eksiksiz bir şekilde karşılıyorsa... Bunun gibi, ciddi rahatsızlıkları olan bir insan da, doktorunun tedavisiyle şifa bulduğunda ona nasıl teşekkür edeceğini bilemez. Yine bir insan karşıdan karşıya geçerken, kendisini bir arabanın çarpmasından kurtaran kişiye hayatını borçlu olduğunu söyler, o kişiyi ödüllendirmek, ona olan minnettarlığını göstermek için elinden gelen herşeyi yapar.

Hasta ve muhtaç durumda olan bir insan, kendisine bakan, ihtiyaçlarını karşılayan kişiye, duyduğu minnet nedeniyle çok iyi davranır, saygı ve sevgi gösterir, yaptığı her iyilik için sürekli teşekkür eder. O kişiyi kesinlikle kırmak istemez. Her insan kendisine sürprizler yapan, güzellikler sunan, iyilikte bulunan kimseleri çok sever, onlara karşı saygıda ve ihtimam gösterme konusunda bir kusur etmemeye gayret eder.
Ancak bazı insanların unuttuğu çok önemli bir gerçek vardır: Bir insanı sevindiren, onu ağırlayan, ona güzel rızıklar, nimetler sunan, hoşuna giden bir manzarayı yaratan, her sabah uyandığında ona tekrar hayatını bahşeden, onu tehlikelerden koruyan, hastalandığında ona şifa veren, ilaçları vesile ederek ağrısını veya acısını dindiren canlı ve cansız tüm varlıkların sahibi olan Allah'tır. Bu nedenle insan, sahip olduğu nimetler ve karşılaştığı güzellikler nedeniyle, sevgisini, saygısını, minnet duygusunu, vefasını ve şükranını Allah'a yöneltmelidir. Bir insana yardımı için teşekkür ederken, o kişiye bu yardımı ilham ederek rahmetini ulaştıranın Rabbimiz olduğu kesinlikle unutulmamalıdır. Allah bir ayette şu şekilde bildirmiştir:

Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, diriltir ve öldürür. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Tevbe Suresi, 116)

Kuran'da Hz. İbrahim'in Allah'a olan duasında Rabbimiz'in insanlar üzerindeki bu rahmetini şöyle dile getirdiği bildirilmektedir:

"Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;" bana yediren ve içiren O'dur; hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur; beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur, din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;" (Şuara Suresi, 78-82)
İnsana sahip olduğu tüm güzellikleri bağışlayan Allah'tır

Allah, her insana bir hiçken can vermiş ve dünyayı onun için en güzel ve en uygun şekilde yaratmıştır. Örneğin, dünyanın her yerinde insanlar rahatlıkla nefes alıp verebilirler. Allah, rahmeti ile atmosferdeki gazların oranını insanlar için en uygun oranda tespit etmiş ve yaratmıştır. Birçok insan, havasız bir odada ne kadar zor nefes alıp verildiğini bilir. Havasızlık artıkça insanın duyduğu sıkıntı da artar. Biz, güçlükle nefes alıp verebildiğimiz bir dünyada da yaşıyor olabilirdik. Ancak içimize soluduğumuz hava, Allah'ın rahmeti ve dilemesi ile hiçbir zaman bize sıkıntı vermez, aksine bizi rahatlatır, hoşumuza gider.




Allah, yeryüzünün her köşesinde çeşit çeşit sebzeler, meyveler, tahıllar ve bitkiler yaratmıştır. Eğer Allah dileseydi, dünyada tek bir çeşit yiyecek olur ve bu yiyeceğin tadı da bize hiç zevk vermeyecek şekilde olabilirdi. Ve biz sadece yaşayabilmek için bu yiyeceği yemek zorunda kalabilirdik. Bu yiyecek dışında da yerden bir şey üretme imkanımız olamazdı. Ancak Allah, sonsuz merhameti ve şefkati ile, insanlar için çeşit çeşit sebze ve meyve yaratmıştır. Üstelik bunların her birinin tadı birbirinden farklı ve güzeldir. İnsan yaşamak için yemek yemek zorundadır, ama Allah'ın rahmeti sayesinde, bir yandan da tüm bunların lezzetinden büyük zevk almaktadır.

Hayvanlardan yük taşıyan ve (yünlerinden, tüylerinden) döşek yapılanları da (yaratan O'dur). Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
(Enam Suresi, 142)
Allah'ın yarattığı hayvanlarda da insanlar için çeşitli güzellikler saklıdır. Örneğin at, deve, köpek gibi uysal hayvanlar insanlara yardımcı olurken, kuş, kedi gibi evcil hayvanlar da kendilerini sevdiren hoş özelliklere sahiptirler. Allah, küçücük bir muhabbet kuşunda dahi insanın çok hoşuna gidecek birçok özellik yaratır. Boynundaki minik bir delikten adeta insan sesi çıkartarak konuşabilen, mavinin, sarının, yeşilin farklı tonlarıyla çok estetik bir görünüme sahip olan ve sevilmekten hoşlanan bu küçük canlılar, Allah'ın insanlar için yarattığı bir neşe ve keyif kaynağıdır.

Soluduğumuz havadan yeryüzüne inen yağmura, toprakta yetişen ürünlerden yer altı kaynaklarına, hoşumuza giden hayvanlardan temel yaşam kaynağı olan suya kadar doğadaki herşey en ufak bir çaba harcanmasına dahi gerek duyulmadan bize ulaşır. İnsanın hayatta kalabilmesi ve yaşamını sürdürebilmesi için evrende son derece detaylı işlemler gerçekleşir, son derece hassas oranlar sürekli olarak korunur.

İnsan dışındaki canlılar, sahip oldukları özelliklerin farkına varamazlar. Bir tavşan, ne kadar sevimli olduğunun farkında olmadan yaşar. Kelebek, kanatlarındaki simetrinin, desenlerin ve uyumun şuurunda değildir. Sahip olduğu renkler, desenler ve simetri bir tavus kuşunu oldukça gösterişli kılar. Ama o, niçin var olduğunu dahi bilemeyen ve güzellikleri takdir edebilme yeteneği olmayan bir canlıdır. Kuyruğundaki renkler ve desenlerle, dünyanın en güzel görüntülerinden birini sergileyen bu varlık, insanların Allah'a şükretmeleri ve Allah'ın yaratış gücünü görebilmeleri için yaratılmış nimetlerden yalnızca biridir.

Allah tüm bu canlılardaki güzel görünümleri insanlara birer nimet olarak sunmaktadır. Bu nedenle insanın canlılardaki estetiği, simetriyi ve renkleri görüp Allah'ın gücünü gereği gibi takdir edebilmesi ve tüm bu güzelliklerin Yaratıcısı olan Rabbimiz'e en güzel şekilde şükretmesi gerekir.



Sizin üstünüze sapasağlam yedi-gök bina ettik. Parıldadıkça parıldayan bir kandil (güneş) kıldık. Sıkıp suyu çıkaran (bulut)lardan 'bardaktan boşanırcasına su' indirdik.Bununla taneler ve bitkiler bitirip-çıkaralım diye. Ve birbirine sarmaş-dolaş bahçeleri de.
(Nebe Suresi, 12-16)
Allah'ın yeryüzünde yarattığı güzellikler saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Örneğin bir gülün görünümünde kusursuz bir estetik vardır. Yaprakları son derece özenli ve simetrik bir dizilime sahiptir. Yaprakların üstü ise çok kaliteli bir kumaş gibi kadifemsi bir yumuşaklıktadır. Doğanın en güzel ve en canlı renklerinden meydana gelmiştir. Çamurlu ve kapkara bir toprakta yetiştiği halde renklerinde bir bulanıklığa ya da kire rastlanmaz. Kokusu ise dünyanın en ileri teknolojileri kullanılsa dahi taklit edilemeyecek özelliklere sahiptir. Kaliteli bir parfümün bile zamanla kokusu ağırlaşırken, gül daima aynı tazelikte kalan, insana zevk veren muhteşem bir koku verir. Ancak gül de, bu özelliklerinin hiçbirinin farkında değildir. Diğer bitkiler ve hayvanlar da gülün bu güzelliğinden zevk alacak şekilde yaratılmamışlardır. Ama tüm bu özellikleriyle gül, insan için büyük bir nimet olarak yaratılmıştır.

Yeryüzündeki her güzellik hem Rabbimiz'in bir nimeti hem de O'nun sonsuz güzelliğinin bir yansımasıdır. Bu nedenle, vicdan sahibi olan ve düşünen her insan, tüm bu güzelliklerin asıl sahibi olan Allah'a, büyük bir coşku ve sevgi ile bağlanır. Allah, tüm yarattıklarında insanlar için düşünüp öğüt alınacak deliller olduğunu bildirmektedir:

Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 13)

Buraya kadar sayılanlar, insanlara verilmiş olan nimetlerin sadece çok az bir kısmıdır. Bunların yanında hayatımızın devam etmesi için sayısız detayın birarada bulunması gerekir. Aslında yukarıda verilen örneklerden birini bile düşünmek Allah'ın insanlara olan merhametini anlamamız için yeterlidir. Allah'ın lütfu ile akla, muhakeme ve yargı yeteneğine sahip olan insanın, bu yeteneklerini Allah'ı tanımak ve dolayısıyla O'nu çok sevmek için kullanması gerekir. Çünkü vicdanını kullanarak etrafında akıp giden mükemmel düzeni idrak edebilen insanlar için tüm kainat, Allah'a olan sevgilerini artıracak sebeplerle doludur. Bunları detaylı olarak düşünen bir insan doğal olarak Allah'ı gereği gibi takdir edip sevebilir.                            
                          
                      
Yapraklı taneler ve güzel kokulu bitkiler. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
(Rahman Suresi, 12-13)
Nitekim Allah Kuran'ın birçok ayetinde, insanlara kendilerine verilen nimetler üzerinde düşünmelerini bildirmiş ve bu nimetlerden bazılarını insanlara hatırlatmıştır. Bu ayetlerden bazılarında şöyle buyrulmaktadır:

"İnsanı bir damla sudan yarattı, buna rağmen o, apaçık bir düşmandır. Ve hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır ve onlardan yemektesiniz. Akşamları getirir, sabahları götürürken onlarda sizin için bir güzellik vardır. Kendisine ulaşmadan canlarınızın yarısının telef olacağı şehirlere onlar, ağırlıklarınızı taşımaktadırlar. Şüphesiz sizin Rabbiniz şefkatli ve merhametlidir. Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı). Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?.. Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir. Sizi sarsıntıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar da (kıldı). Umulur ki doğru yolu bulursunuz... (Nahl Suresi, 4-15)

Ey insanlar, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında bir başka yaratıcı var mı? …
( Fatır Suresi, 3 )

Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O'na yalvarmaktasınız.
(Nahl Suresi, 53 )
Yukarıdaki ayetlerde sayılan nimetler Rabbimiz'in insanlara dünya hayatında verdiklerinin sadece çok az bir kısmıdır. Allah, bu ayetlerin devamında "Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." (Nahl Suresi, 18) şeklinde buyurur. İnsanın sadece burada sayılan nimetler üzerinde düşünmesi bile, Allah'ın insanlar üzerindeki sonsuz ihsanını, şefkat ve merhametini anlaması için yeterlidir. Bize can veren, yaşamamızı sağlayan, bizi sevindiren, hoşumuza giden her varlığı ve olayı yaratan Allah'tır. Bu nedenle insan, her an Allah'a yönelmeli, sahip olduğu herşey için Rabbimiz'e şükretmeli, O'na güçlü bir sevgi ile bağlanmalıdır.

Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de
(faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen
bir topluluk için ayetler vardır.
(Nahl Suresi, 13 )

İNSANI YOKTAN VAR EDEN ALLAH’TIR

İNSANI YOKTAN VAR EDEN ALLAH’TIR
İnsan, nasıl yoktan var olduğunu, nasıl can sahibi olduğunu ve anne rahmine düşüşünden bugününe kadar nasıl ihtimamla korunduğunu düşündüğünde, Allah'ın üzerindeki rahmetini, sonsuz merhamet ve şefkatini görür. Allah Meryem Suresi'nde insanları, yaratılışları üzerinde düşünmeye çağırmaktadır:

"İnsan önceden, hiçbir şey değilken, gerçekten Bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu?" (Meryem Suresi, 67)

Allah, her insanı, anne rahminde son derece korunaklı, sakat kalmayacağı, acı duymayacağı bir yere; ona hiçbir zarar gelmeyecek şekilde yerleştirir. Dünyaya gelen her bir bebek için gereken herşey milyarlarca yıl öncesinden hazırlanmıştır. Soluyacağı havadan, gerekli besinlerini alacağı anne sütüne kadar herşey onun için hazır bekler.
Her insanın bedeni, ölene kadar, Allah'ın yarattığı kusursuz sistem sayesinde korunur. Örneğin kalp, kişinin yaşam süresi boyunca durmaksızın atar, ancak insan bunu sağlamak için hiçbir şey yapmak zorunda değildir. İnsan sadece kalbinin her saniye atması için ona gereken emri verme görevini üstlenmiş olsaydı bile, hayatı çok zorlaşırdı; uyuyamaz, yemek yiyemez, neredeyse bundan başka hiçbir iş yapamayacak hale gelirdi. Oysa Allah, yaşamının ilk gününden itibaren her insanın kalbine ölene dek çalışması emrini vermektedir. Böylece kalp, insanın ömrü boyunca, bir an bile durmaksızın, Allah'ın kontrolünde çalışmaya devam etmektedir.

İnsanın kendisine ait olduğunu iddia ettiği bedeni üzerinde hiçbir hakimiyeti yoktur. İnsana, tüm hücrelerine varıncaya kadar hakim olan yalnızca Yüce Rabbimiz'dir. Büyük bir hızla akan kanı, kalbin pompaladığı kan miktarını, kanın pıhtılaşma süresini, solunum, sindirim, savunma, sinir sistemini ve burada saymadığımız pek çok sistemi insan kendi başına kontrol ve idare edemez.

İnsan herşeyiyle Allah'a muhtaçtır. Allah bu gerçeği bir ayetinde şöyle bildirir:

"Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçlarsınız; Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır. Hamid (övülmeye layık) olandır." (Fatır Suresi, 15)

Sabahları uyandığınızda, vücudunuzda yaşamınız için gerekli olan her detayın eksiksiz olarak çalıştığına şahit olursunuz. Rahatlıkla nefes alabilir, gözlerinizi açtığınızda hiçbir çaba harcamadan ve vakit geçmesini beklemeden rengarenk bir dünya görürsünüz.

Sesleri her zaman aynı netlikte duyabilir, rahatlıkla koku alabilir, yemek yiyebilirsiniz. Yediğiniz yemeklerdeki vitaminlerin vücudunuzda nereye gidecekleri, sayısız mikrop ve virüsle vücudun nasıl savaşması gerektiği, bir eşyayı görmek için beyninizde görüntünün nasıl oluşması gerektiği gibi detaylar üzerinde asla düşünmek zorunda kalmazsınız.

Hiç zorluk çekmeden bir gün, bir yıl hatta yıllarca önce neler yaptığınızı hatırlayabilir, bütün bunları hafızanızda tutabilirsiniz. En önemlisi bu kadar hassas dengeler üzerinde çalışan bir bedene sahip olmanıza rağmen sağlıklı ve zinde olursunuz. Çünkü insan her an Allah'ın kontrolünde olan bir sisteme bağımlıdır. İşte bu yüzden insan Rabbimiz'in kendisine bağışladığı bu eksiksiz sistemler ve verdiği nimetler hakkında düşünmelidir. Allah Kuran'da insanın bu üstün yaratılışını bizlere şöyle hatırlatmaktadır:

Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi 6-8)


O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.
(Haşr Suresi, 24 )
Görüldüğü gibi insan sadece kendi bedenine bakarak dahi Allah'a derin ve güçlü bir sevgiyle bağlanmak için çok sayıda delil bulabilir. Üstelik sadece insan bedeninde değil, evrendeki her detayda insanlara sunulmuş eşsiz nimetler vardır. Tüm bunlar, tek ve gerçek dostumuz olan Allah'ın bizler için yarattığı ve muhafaza ettiği olağanüstü nimetlerdir.

Bu detayları düşünen insan, kendisini yaratan, hayat veren ve yaşatan Allah'a her an muhtaç olduğunu, Allah dilemedikçe nefes dahi alamayacağını görür; Allah'ın kendisi için en yakın dost ve veli olduğunu anlar. Allah bu gerçeği Ankebut Suresi'nde şöyle bildirmektedir:

Siz yerde ve gökte (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Sizin Allah'ın dışında veliniz yoktur, yardım edeniniz de yoktur. (Ankebut Suresi, 22)


… Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır…. (Mücadele Suresi, 22)
Allah'ın yarattığı herşey en güzeli ve en hayırlısıdır

Sonsuz adalet ve merhamet sahibi olan Rabbimiz'in yarattığı her olay, verdiği her hüküm insanlar için en hayırlı ve en güzel olandır. Olumsuz gibi görünen olaylarda bile Allah'ın yarattığı pek çok hayır, güzellik ve hikmet vardır. Allah bu gerçeği bir ayetinde şöyle bildirir:

"… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz." (Bakara Suresi, 216)

"… Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör." (İnsan Suresi, 3)

Bu gerçeği bilerek yaşayan müminler, karşılaştıkları her olaydan, duydukları her konuşmadan razı olurlar, her an Allah'a yönelerek, yarattıkları için O'na şükrederler, Allah'ın kendileri için en hayırlısını ve en güzelini yarattığını bilerek Allah'ı sevgi ve övgüyle zikrederler.


Allah insanlara güçlük yüklemez, onlardan kolay olanı ister

Sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Rabbimiz, kitapları ve elçileri aracılığıyla insanları en güzele ve en kolay olana çağırmıştır. Allah'ın bizleri çağırdığı din ahlakı çok kolaydır; ibadetler her insanın güç yetireceği şekildedir. Allah güç yetiremeyecek olanlar için de birçok kolaylık bildirmiş, onlara Rabbimiz'in rızasını kazanabilecekleri yolları göstermiştir. Allah dininin kolay olduğunu ayetlerinde şöyle bildirmektedir:

"Ve seni kolay olan için başarılı kılacağız." (A'la Suresi, 8)

"… O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dininde olduğu gibi..." (Hac Suresi, 78)

"Biz sana bu Kuran'ı güçlük çekmen için indirmedik, içi titreyerek korku duyanlara, ancak öğütle-hatırlatma (olsun diye indirdik)" (Taha Suresi, 2-3)

Allah, bir başka ayetinde ise, insana güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyeceğini şöyle bildirmektedir:
Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara Suresi, 286)

Allah'ın insanlar için yarattığı kolaylıklar O'nun merhametinin, bağışlayıcılığının, şefkatinin bir tecellisidir. Allah kullarını kolay bir dinden sorumlu tutmuştur ve dünyadaki bu kolay imtihanın sonunda insanı eşsiz güzellikte, insanın hayal bile edemeyeceği mükemmellikte nimetlerle dolu, sonsuz cennet hayatı ile müjdelemektedir:


Böylece biz onu, Arapça bir
Kur'an olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için
düşünme (yeteneğini) oluşturur.
(Taha Suresi, 113 )

Rableri onlara Katı'ndan bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisinde sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler. Onda ebedi kalıcıdırlar. Şüphesiz Allah, büyük mükafaat Katı'nda olandır. (Tevbe Suresi, 21-22)

Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, her türlü eksiklikten münezzehtir. İnsanların ise Allah'a ibadet etmeye ve güzel ahlak göstermeye ihtiyaçları vardır. Dünyanın en zorba, en inançsız insanı dahi, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, canlı ve cansız bütün varlıkların tek hakimi ve tek sahibidir. Buna rağmen Allah insanlara, güzel tavır gösterdiklerinde onları mükafatlandıracağını bildirmektedir. Bu, Allah'ın üstün bağışlayıcılığının ve rahmetinin delillerinden biridir.

Allah'ın, insanları karanlıklardan nura çıkaran hak kitaplar indirmesi ve onları doğru yola çağıran elçiler göndermiş olması da Rabbimiz'in rahmetinin tecellilerindendir. Allah hak kitabı Kuran'ı, insanlara doğruyu ve yanlışı bildiren bir nur kılmış, onunla insanlara herşeyi açıklamıştır. Rabbimiz, insanları sorumlu kıldığı her türlü ibadeti, inancı ve davranış şeklini apaçık ayetleriyle bizlere bildirmiştir.

Andolsun, Biz onlara bir Kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkladık. (Araf Suresi, 52)

Allah Kuran'ı korumuş, tek bir harfinin dahi bozulmasına izin vermemiştir. Allah bu gerçeği ayetlerinde şöyle bildirir:

Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz. (Hicr Suresi, 9)

Batıl, ona önünden de, ardından da gelemez. (Çünkü Kuran) Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allah)'tan indirilmedir. (Fussilet Suresi, 42)

Kıyamete kadar korunacak ve geçerli olan, kusursuz ve eksiksiz bir yol göstericiye sahip olmak insanlar için büyük bir nimet ve kolaylıktır. Allah, Kuran'ın müminler için önemini bir ayetinde şöyle bildirir:
… Biz Kitabı sana, herşeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. (Nahl Suresi, 89)

Allah, ayrıca tarih boyunca insanlara elçilerini de göndermiştir. Allah'ın seçtiği elçiler, çok güvenilir, takva sahibi, adaletli, güzel ahlaklı ve çok hayırlı kimselerdir. Elçiler yalnızca Allah'ın rızasını aramışlar, ölümü dahi göze alarak, insanları doğru olan yola çağırmak için hayatları boyunca mücadele vermişlerdir. Allah'ın elçilerinin bir başka özelliği de, çok şefkatli, müminlere çok düşkün, onları koruyup kollayan, ince düşünen, fedakar kimseler olmalarıdır. Allah'ın tarih boyunca seçtiği tüm elçilerin bu kadar güzel özelliklere sahip olmaları, Rabbimiz'in müminlere büyük bir lütfudur.

Allah'ın insanlara herşeyi açıkça bildirmiş olması, hak kitaplar ve güvenilir elçilerle, onları kolay olan bir yola çağırması Allah'ın insanlar üzerindeki rahmetinin ve koruyuculuğunun birer tecellisidir. Allah, tarih boyunca insanlara kolaylık sağlamış, isteklerini onlara en güzel aracılarla iletmiş, çağrısına uyanların velisi ve koruyucusu olacağını vadetmiş ve tüm bunların ardından onları sonsuz güzellikteki cennetiyle müjdelemiştir. Rahman ve Rahim olan Allah, dünyada da ahirette de insanlara rahmet eden, onları koruyan, nimetlendiren sonsuz şefkat sahibi olandır. Düşünen, akıl ve vicdan sahibi her insan, kendisine verdiği tüm bu nimetler için Allah'a en güzel şekilde şükreder ve Rabbimiz'e içten bir sevgi ve teslimiyetle bağlanır. 

ALLAH SONSUZ BAĞIŞLAYICI OLANDIR

ALLAH SONSUZ BAĞIŞLAYICI OLANDIR
Allah, sonsuz bağışlayıcı olandır. Kuran'ın bir ayetinde Rabbimiz bu gerçeği bizlere "Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir..." (Nahl Suresi, 61) sözleriyle bildirmektedir.

Allah, şu anda siz bu yazıyı okurken de, hem size hem de bütün insanlara bir süre tanımaktadır. Gerçekten iman edenler için bu çok hayırlı bir süredir. Allah'tan korkup sakınan her insan, en küçüğünden en büyüğüne kadar her günahı için Allah'a tevbe edip, O'nun bağışlamasını dileyebilir, günahlarını telafi etmeyi umabilir. İnsan tevbesinde samimi olduğu sürece Allah her günahı bağışlayandır. Allah'ın sonsuz bağışlayıcılığı, Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
"Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (ne yapardınız)?" (Nur Suresi, 10)

Allah, sonsuz bağışlayıcı olduğundan insan için her zaman bir kurtuluş ümidi vardır. Tevbeleri kabul eden, fazl ve rahmet sahibi olan Rabbimiz, insanlara olan merhametinden dolayı onlara hayatları boyunca kurtuluş imkanı sağlamış, onlara tevbeleri kabul eden olduğunu bildirmiştir. Allah'ın tüm bu nimetlerine ve rahmetine rağmen, Allah'ı unutanlar, O'na muhtaç olduklarının farkında olmadan yaşayanlar, gerçekten gaflet içindedirler. Dünya hayatında Rabbimiz'in rahmetini, sevgisini ve nimetlerini gereği gibi takdir edememeleri, bu kimselerin ahirette cehennem azabıyla karşılık görmelerine neden olacaktır.
…İşte Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda, basiret sahipleri için gerçekten bir ibret vardır.
(Al-i İmran Suresi, 13 )
Allah Kendi yolunda olanların koruyucusu ve yardımcısıdır

Allah'a gönülden yönelen, O'nun yolunda olan her insan Rabbimiz'in kendisini koruduğuna, O'nun sıcak ve yakın takibine her an şahit olur. Allah, samimi olarak yapılan, haramdan sakınılan ve helale uygun olan her işte müminlerin yolunu açar; onlara kolaylık verir. Allah, Kuran'ın birçok ayetinde müminlere mutlaka yardım edeceğini, onları koruyacağını ve daima üstün konuma getireceğini vadetmektedir. Allah bu ayetlerden birinde şöyle buyurmaktadır:

... İman edenlere yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktır. (Rum Suresi, 47)

Allah'ın her an yardımıyla desteklediği müminlere dair en güzel örneklerden biri Hz. Musa'nın hayatıdır. Hz. Musa, yaşadığı şehirden kaçtıktan sonra, Allah'a "Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım." (Kasas Suresi, 24) diyerek dua etmiştir. Allah onun duasını kabul etmiş ve onu bir toplulukla karşılaştırmıştır. Bu şekilde Hz. Musa, güvenilir insanların yanında kalma ve çalışma imkanı bulmuştur.
Allah, Hz. Musa'ya peygamberlik verdikten sonra, Hz. Musa'nın isteği üzerine onu kardeşi Hz. Harun ile destekleyerek güçlendirmiştir. Firavun ve ordusunun Hz. Musa ve Hz. Harun'un peşlerine düştükleri sırada, Allah yine onlara yardım etmiştir. Allah, denizi yararak, Hz. Musa ve yanındakilere geçebilecekleri bir yol açmış, Firavun ve ordusunu ise suda boğmuştur. Allah Hz. Musa ve Hz. Harun'a olan yardımını Saffat Suresi'nde şöyle bildirir:

Andolsun, Biz Musa'ya ve Harun'a lütufta bulunduk. Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık. Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular. (Saffat Suresi, 114-116)

Allah, Hz. Nuh'a da yardım etmiş, kavmine gelecek bir tufandan onu ve diğer inananları korumak için, Hz. Nuh'a bir gemi yapmasını vahyetmiştir. Allah, Hz. İsa'yı ise, çarmıha gerilerek öldürülmek üzereyken, Kendi Katı'na yükselterek korumuştur. Allah, Hz. Yusuf'u zindandan kurtarmış, ona mevki ve makam nasip etmiştir. Rabbimiz, Peygamberimiz Hz. Muhammed'e de daima yardım etmiş, onun üzerindeki yükü hafifletmiştir. Allah, Kuran ayetleriyle Peygamberimiz (sav)'in velisi, koruyucusu ve yardımcısı olduğunu müjdeleyerek müminlerin kalplerine huzur ve güven duygusu vermiştir.

Allah'ın, iman edenlere olan yardımını müjdelediği ayetlerden bazıları şöyledir:

De ki: "Size bir kötülük isteyecek olsa sizi Allah'tan koruyacak, veya size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?" Onlar, kendileri için Allah'ın dışında ne bir veli, ne bir yardımcı bulamazlar. (Ahzab Suresi, 17)


Şüphesiz biz elçilerimize ve iman edenlere, dünya hayatında ve şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün elbette yardım edeceğiz. (Mümin Suresi, 51)
Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir: Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır. Ve hiç şüphesiz; Bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır. (Saffat Suresi, 171-173)

Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslam'a ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır. (Muhammed Suresi, 7)

İnsan her anında Allah'a muhtaçtır. Hiçbir insanın, Allah'ın dışında bir yardımcısı yoktur. Herhangi bir sıkıntıyla karşılaştığında ona yardım ulaştırabilecek olan yalnızca Allah'tır. Allah, insanlara rahmet olarak, dünya hayatında karşılaşabilecekleri zorlukları giderebilmeleri için pek çok nimet yaratmıştır. İnsanın bu nimetlerden yararlanırken, bunları müstakil güç sahibi birer varlık olarak düşünmesi büyük bir hata olur. Çünkü gerçekte tüm bunları yaratan Allah'tır ve her biri ancak Allah'ın dilemesiyle insanlar için birer nimete ve rahmete dönüşmektedir. Sözgelimi hastalığı için doktordan yardım isteyen bir insana, gerçekte bu yardımı ulaştıracak olan yalnızca Allah'tır. Doktor ise ancak Allah'ın dilemesiyle insana şifa sağlayabilir. Aynı şekilde hakkını koruması için vekil olarak kendisine bir avukat tutan kimsenin de asıl vekili ancak Allah'tır. Avukat ancak Allah'ın dilemesiyle bir insanın hakkını koruyabilir ya da onun adına adaleti sağlayabilir. Gerçekte ise olayları en güzel şekilde sonuçlandıran ve insana nimetini ulaştıran yalnızca Allah'tır.

Her işinde daima Allah'a yönelip dönen, yalnızca Rabbimiz'i vekil edinen bir insanın tek dostu ve yardımcısı Allah'tır. Allah, müminlere dilediği yollardan yardımını ulaştırır. Bu gerçeklerin farkında olan bir insan, hiçbir zaman için insanlardan veya başka güçlerden medet ummaz. Tüm yardımın Allah'tan geldiğini bilir, herşeyi Allah'tan ister. Bir başarı kazandığında, üstün geldiğinde, yararına bir işle karşılaştığında hemen Allah'a yönelip şükreder, yardımından dolayı Allah'a minnet duyar. Hayatı boyunca Allah'ın yardımını ve desteğini gördüğü ve tüm bu olayları yaratanın Allah olduğunu bildiği için asıl olarak Rabbimiz'e minnet duyar ve O'na içten ve coşkulu bir sevgiyle bağlanır. Allah, insanların gerçek dostunun ve yardımcısının ancak Kendisi olduğunu Kuran'da şöyle hatırlatır:

... Bilmez misin ki Allah, gerçekten herşeye güç yetirendir. (Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Bakara Suresi, 106-107)

Allah dualara icabet edendir

İnsanın kendisine ait müstakil hiçbir gücü yoktur. Hayatının her anında, karşılaştığı her olayda Allah'ın gücüne, kendisine rahmet edip, lütfunu ve nimetini bağışlamasına, koruyup kollamasına muhtaçtır. Sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimiz, insanlara, tüm dualarına ve her çağrılarına icabet edeceğini bildirerek onları yardımıyla müjdelemiştir:

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186)

Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir. (Mümin Suresi, 60)

Yeryüzündeki herşeyin tek hakimi ve her insanın, her varlığın, maddi manevi herşeyin tek sahibi olan Allah'ın, insanın her isteğini duyması, aklından geçen herşeyi bilmesi ve dualarına icabet etmesi, insan için çok büyük bir nimet ve rahmettir.

İnsan, Allah'ın rızasına, helal ve haram sınırına uyarak, hiçbir kısıtlama olmaksızın Rabbimiz'den herşeyi isteyebilir. Allah, Kuran'da birçok peygamberin duasına yer vermiş ve Kendisi'nin bu dualara nasıl icabet ettiğini bildirmiştir:

Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın."
Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona Katımız'dan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik. (Enbiya Suresi, 83-84)

Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Senden başka ilah yoktur, Sen yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.
Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte Biz, iman edenleri böyle kurtarırız. (Enbiya Suresi, 87-88)

Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, Sen mirasçıların en hayırlısısın."
Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak Bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi. (Enbiya Suresi, 89-90)

Andolsun, Nuh Bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik. Onu ve ailesini, o büyük üzüntüden kurtarmıştık. Ve onun soyunu, (dünyada) onları da baki kıldık. (Saffat Suresi, 75-77)
Allah Neml Suresi'nde, sadece peygamberlerin değil, sıkıntı ve ihtiyaç içinde olan herkesin duasına icabet ettiğini bildirmektedir:

Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi'ne dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz. (Neml Suresi, 62)


Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez. … Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır.
(Araf Suresi , 55-56 )
"Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı
da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte
hiç bir şey Allah'a gizli kalmaz."
(İbrahim Suresi, 38 )
Bir insanın, Allah'tan dilediği bir şeyin gerçekleştiğini görmesi, onun için büyük bir sevinç kaynağıdır. Allah'ın her an yanında olduğunu, kendisini gördüğünü, işittiğini, her düşüncesinden haberdar olduğunu bilmek, samimi olduğu sürece Allah'ın her işinde kendisine yardım edeceğini, her isteğini kabul edeceğini ümit etmek, bir müminin Allah'a olan sevgisini, teslimiyetini ve gönülden bağlılığını artırır.
Allah sonsuz adalet sahibidir

İnsan, hayatı boyunca birçok insanın adaletsiz tutumuna şahit olabilir. Kimi ticaretinde, kimi şahitliğinde, kimi de bir konu hakkında karar verirken adil davranmaz, kendi çıkarlarını korur veya adil davranmayı akıl edemez. Adalet, bir insanın üstün ahlak sahibi, dürüst ve samimi olduğunun en önemli göstergelerinden biridir. Toplumda çıkarlarının zedelenmesini dahi göze alarak adil ve hakkaniyetli davranan insanlara karşı sevgi ve saygı duyulur. Toplum içinde de bu yönleriyle bilinen insanlar, farklı görüşten olsalar da saygı görürler, hatta kahraman ilan edilirler.

Allah ise sonsuz adalet sahibidir. Allah her hükmünü adaletle verir. Bütün insanlar, tarih boyunca Allah Katı'nda hak ettikleri karşılığı almışlardır ve bundan sonra da eksiksiz olarak alacaklardır. Her insan, Allah Katı'nda yaptıklarının tam karşılığını bulur. Allah, adaletinin ahiret gününde nasıl kusursuzca tecelli edeceğini ayetlerinde şöyle bildirir:

Her insan grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar, bir 'hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar. (İsra Suresi, 71)

De ki: "Rabbimiz (kıyamet günü) bizi birarada toplayacak, sonra da hak ile aramızı ayıracaktır. O, (gerçek hükmünü vererek hak ile batılın arasını) açandır, (herşeyi hakkıyla) bilendir. (Sebe Suresi, 26)

Allah'ın adaletinden emin olmak ise insanın Allah'a sınırsız bir sevgi ve güvenle teslim olmasına vesile olur. Böyle bir insan hangi olayla karşılaşırsa karşılaşsın, Allah'ın adaletinin daima tecelli ettiğinden emin olur, Rabbimiz'in kendisi için yarattığı her olayı sevinçle karşılar.

Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir.
(Hadid Suresi, 4)

ALLAH SEVGİSİ VE KORKUSU BİRARADADIR

ALLAH SEVGİSİ VE KORKUSU BİRARADADIR
Bazı insanlar, din ahlakını yaşamak ve Allah'ın razı olacağı bir insan olmak için yalnızca Allah sevgisinin yeterli olduğunu zannederler. Ancak Allah Kuran'da, razı olduğu takva sahibi kullarının, Allah'ı çok sevmelerinin yanında, Kendisi'nden güçlerinin yettiği kadar korkup sakındıklarını bildirmektedir. Allah'ı tüm sıfatlarıyla tanıyan, O'nun büyüklüğünü gereği gibi takdir edebilen, akıl ve vicdan sahibi her insan, Allah'tan gücü yettiğince korkup sakınır. Allah, Kendisi'nden korkup sakınan kullarına doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilme yeteneği verir; Allah'ın sınırlarına eksiksiz olarak uyması, daima vicdanına göre hareket etmesi için ona güç kazandırır. Allah, iman edenler üzerindeki bu nimetini Kuran'da şöyle bildirir:

Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir. (Enfal Suresi, 29)

Örneğin, Allah'tan korkup sakınan bir kişi asla yalan söylemez. Çıkarları zedelense de, aksinde Allah'ın rızasını kazanamamaktan ve O'nun kendisine verebileceği karşılıktan korkup sakınır ve dürüst davranır. Bir anlık bir gaflet sonucunda yanlış bir şey söylese bile, hemen günahından dolayı Allah'a tevbe eder ve hatasını düzeltir. Bunun gibi, bir insanın, çok büyük bir ihtiyaç içindeyken bile, haram yollardan para kazanmaya asla yanaşmaması da, yine onun Allah korkusundandır.

Allah korkusu olmayan her insanın kendine göre bir sınırı vardır; o sınıra kadar dürüst ve doğru olsa bile, bir yerden sonra nefsine göre hareket eder. Allah'tan korkup sakınan bir insan ise, ne kadar zor durumda kalırsa kalsın, hiçbir zaman için Allah'ın razı olmayacağı bir yolu seçmez. Bir zorlukla karşılaştığında Allah'a dayanıp güvenir, kendisine bir çıkış yolu göstermesi için Rabbimiz'e dua eder ve tevekkül eder.

Allah kullarını seven, onlar için güzellik dileyen, onları bağışlayan, merhamet eden, onlara yardım eden ve karşılıksız olarak lütufta bulunandır. Müşrikler ve inkar edenler ise Allah'ın rahmetinden uzak tutulmuşlardır. Sonsuz adalet sahibi olan Rabbimiz, Kendisi'ne samimi bir kalple iman eden salih kullarını dünyada ve ahirette rahmetiyle ödüllendirecek, inkarda direten kimselere ise cehennem azabıyla azaplandıracaktır.

Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir.
(Hadid Suresi, 4)
Rabbimiz'in sonsuz gücünü ve ahiretteki sonsuz azabı gereği gibi takdir edebilen bir insan, hayatının her anında, yaptığı her işte Allah'tan içi titreyerek korkar. Bu korkusundan dolayı Rabbimiz'in razı olmayacağı bir tavır içerisine girmekten titizlikle kaçınır. Ancak bir yandan da, Allah'a samimi bir sevgi ve sadakatle bağlanmış olmasından dolayı, Allah'ın, hatalarını bağışlayıp tevbelerini kabul edeceğini, Allah'ın rızasını kazanmak için gösterdiği ciddi çaba nedeniyle kendisini cennetiyle mükafatlandıracağını umar. Kuran'da iman edenlerin bu ahlakı şöyle bildirilmektedir:

Gerçek şu ki, Rablerinden gayb ile (O'nu görmedikleri halde) içleri titreyerek-korkanlara gelince; onlar için bir mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır. (Mülk Suresi, 12)

Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin. (Al-i İmran Suresi, 102)

Allah'ı gerçekten seven her mümin, Allah'ın azabından, Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kaybetmekten büyük bir korku duyar ve bu nedenle hayatı boyunca çok ciddi ve samimi bir çaba içerisinde olur. Allah Kuran'da bu ahlakı yaşayan müminleri şöyle müjdelemektedir:

Kim de ahireti ister ve bir mümin olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır. (İsra Suresi, 19)

ALLAH'I SEVEN, TÜM MÜMİNLERİ SEVER

ALLAH'I SEVEN, TÜM MÜMİNLERİ SEVER
İman edenler, Allah'a olan güçlü sevgileri ve samimi bağlılıkları nedeniyle, Allah'ın yarattığı varlıkları da çok sever, bunların her birinde Allah'ın sıfatlarının tecellilerini görürler. Kuran'ın "Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku' ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren müminlerdir." (Maide Suresi, 55) ayetiyle bildirildiği gibi, iman edenler, Allah'ın insanlara doğru yolu göstermeleri için gönderdiği peygamberlere ve salih müminlere karşı da derin bir sevgi beslerler.
Peygamberler, Allah'ın tüm insanlar için örnek kıldığı, derin bir imana sahip olan, üstün ahlaklı kimselerdir. Allah'ın "Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resulünde güzel bir örnek vardır." (Ahzab Suresi, 21) ayetiyle haber verdiği gibi, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in hayatında ve ahlakında iman edenler için güzel örnekler ve hikmetler vardır. Peygamberimiz (sav)'in Allah'a olan derin bağlılığı, takvası, sabrı, müşfikliği, aklı, cesareti, temizliği, merhameti, sadakati, şevki ve daha birçok güzel özelliği, tüm Müslümanlara örnek olmuştur.

Peygamber Efendimiz, Allah'a ve peygambere karşı duyulan sevginin önemini bizlere şöyle hatırlatmıştır:

Resulullah buyuruyor ki: "Allah-u Teala'yı ve Resulünü herşeyinden çok sevmeyenin imanı sağlam değildir." İman nedir? diye sorduklarında: "Allah ve Resulü, senin için başka herşeyden daha sevimli olmaktır." Buyurdu. Yine buyurdu ki: "Kul, Allah ve Resulünü, çoluk çocuğundan, malından ve bütün mahlukattan çok sevmedikçe mümin olmaz."

"Hz. Enes'in rivayetine göre, Resulullah (S.A) buyurmuştur ki; üç haslet bir kimsede bulunsa o kimse imanın lezzetini bulur. Birincisi, Allah ve Resulü o kimseye herşeyden daha sevgili olmak. İkincisi, başkasına muhabbetinde de Allah için sevmek. Üçüncüsü de küfre dönmeyi ateşe atılacakmış gibi kerih görmektir."

Allah'ın tüm elçileri ve peygamberleri, Allah Katı'nda seçkin kılınmış, Rabbimiz'in rızasını kazanmış üstün ahlaklı insanlardır. Allah, Kuran'da peygamberlerin güzel ahlaklarına dair örnekler vermiş ve onlardan övgüyle söz etmiştir. Peygamberimiz Hz. Muhammed, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. İbrahim, Hz. Harun, Hz. Yahya, Hz. Yusuf, Hz. Yunus, Hz. Yakup, Hz. İsmail, Hz. Süleyman, Hz. Davud ve diğer tüm peygamberler ve elçiler, Allah'a olan samimi imanları, saygı dolu korkuları, takvaları ve güzel ahlaklarıyla insanlara örnek olmuşlardır. Kuran'ı rehber edinerek elçileri bu üstün özellikleriyle tanıyan tüm müminler, onların ahlakına ulaşabilmek, onlar gibi Allah'ın dostluğunu kazanabilmek ve cennette onlarla birlikte olabilmek için hayırlarda yarışır ve ciddi bir çaba gösterirler. Müminlerin peygamberlere karşı duydukları bu derin sevgi, onların sevgi anlayışlarını da ortaya koymaktadır. İman edenlerin bir başkasına duydukları sevgi, tümüyle o kişinin imanından, güzel ahlakından ve takvasından kaynaklanmaktadır. Bir insanın bu özelliklerini bilmek, o kişiyle hiç görüşülmese dahi, ona karşı derin ve coşkulu bir sevgi duyulmasına neden olur.

İman edenler hiç görmemiş, tanışmamış ve yanlarında bulunmamış olsalar da, Allah'ın elçilerine karşı böyle içli bir sevgi, saygı ve bağlılık hissi duyarlar. Allah'ın, onları tüm inananlara bir rahmet olarak göndermiş ve pek çok Kuran ayetinde onlardan sevgi ve övgüyle bahsetmiş olması, iman edenlerin elçilere olan sevgilerinin coşkusunu daha da artırır. İman edenler, peygamberlerden ve elçilerden her zaman saygı, sevgi ve övgüyle bahseder, onları daima kendilerinden önde ve üstün tutarlar. Her fırsatta, onların Allah'a olan teslimiyetlerini, yakınlıklarını, sevgilerini, güzel ahlak özelliklerini tüm insanlara anlatır ve onları da elçilerin yoluna uymaya çağırırlar.


Andolsun ki Allah, mü'minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur…
(Al-I İmran Suresi, 164)
Allah Kuran'da iman edenlerin elçilere olan bu sevgilerine dikkat çekmiş ve peygamberlerin, müminler için, kendi nefislerinden daha önde olduğunu bildirmiştir:

Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır... (Ahzap Suresi, 6)

Allah Kuran'ın pek çok ayetinde peygamberlerin güzel ahlakına ve üstün özelliklerine yer vermiştir.
Peygamberlerin sevgi ve övgü ile selamlandığı bu ayetlerden bazıları şöyledir:

Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. İbrahim'e selam olsun. Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz o, Bizim mümin olan kullarımızdandır. Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak'ı da müjdeledik. Ona ve İshak'a bereketler verdik. İkisinin soyundan, ihsanda bulunan (muhsin olan) da var, açıkça kendi nefsine zulmeden de. (Saffat Suresi, 108-113)
… Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır… (Mücadele Suresi, 22)
Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. Musa'ya ve Harun'a selam olsun. Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz ikisi, Bizim mümin olan kullarımızdandırlar. (Saffat Suresi, 119-122)

Gerçekten İlyas da, gönderilmiş (peygamber)lerdendi... Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. İlyas'a selam olsun. Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz o, Bizim mümin olan kullarımızdandı. (Saffat Suresi, 123, 129-132)

Ve ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.
Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi salihlerdendir.
İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık.
Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik. (Enam Suresi, 84-87)

Allah Kuran'da peygamberlerimizi şöyle selamlamaktadır:

Gönderilmiş (peygamber)lere selam olsun. Ve alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. (Saffat Suresi, 181-182)

Peygamberler, Allah'ın en sevdiği, Kendisi'ne en yakın dost kıldığı, en salih müminlerdendir. Allah'ın en sevdikleri, müminlerin de en sevdikleridir. Dolayısıyla müminler de peygamberlerimize olan sevgilerini, onları Allah'ın Kuran'da selamladığı gibi, sevgiyle överek ve anarak göstermeli, onların yoluna ve ahlaklarına tam olarak uymak için çalışmalıdırlar.


Ey insanlar, şüphesiz elçi size Rabbinizden hakla geldi. Öyleyse iman edin, sizin için hayırlıdır…
(Nisa Suresi, 170)
İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarması için Allah'ın apaçık ayetlerini size okuyan bir elçi de (gönderdik)…
(Talak Suresi, 11)
Allah'ı seven, Allah'ın dostu olan müminleri de sever. Allah'ın sevdikleri, müminlerin de sevdiğidir; Allah'a dost olan, müminlere de dosttur; Allah kimden razı ise, müminler de ondan razıdır; Allah'ı seven, Allah'ın sevdiği kullarını da sever. Allah yolunda olan salih müminler, Allah'ın en sevdiği kullarındandırlar. Bu nedenle müminler birbirlerini çok severler ve birbirlerine çok düşkündürler. Kuran'ın birçok ayetinde müminlerin birbirlerine olan sevgilerinden, bağlılıklarından, merhametlerinden ve düşkünlüklerinden bahsedilmektedir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (Kehf Suresi, 28)

Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saf Suresi, 4)

Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)

Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler.
( Tevbe Suresi, 71)
…iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla çaba harcayanlar barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır…
(Enfal Suresi, 72)

PEYGAMBERİMİZİN SEVGİYİ TAVSİYESİ

PEYGAMBERİMİZİN SEVGİYİ TAVSİYESİ
Mikdam İbnu Mâdikerib (radıyallâhu anh) şöyle anlatıyor:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz kardeşinin ahlakını (Allah için) seviyorsa bunu kendisine söylesin." Kütüb-i Sitte, 10. cilt, s. 135; Ebû Dâvud, Edeb 122, (5124); Tirmizî, Zühd 54, (2393)

Atâ el-Horasânî anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Musâfaha edin ki, kalblerdeki kin gitsin, hediyeleşin ki birbirinize sevgi doğsun ve aradaki düşmanlık bitsin." Muvatta, Hüsnü'l-Hulk 16, (2, 908)

"Hediyeleşin, birbirinizi sevin, "Birbirinize yiyecek hediye edin. Bu, rızkınızda genişlik hasıl eder." Kütüb-i Sitte, cilt 16, s.239

"Allah Katı'nda en sevimliniz dostluk kuran ve kendisiyle dostluk kurulanlarınızdır. Allah nezdinde en sevimsiziniz de kovuculukta gezenler, arkadaşlar arasını açanlardır." İhya'u Ulum'id-Din Huccetü'l-İslam, İmam Gazali, cilt. 2, s.365

"iki kardeş (iki arkadaş) iki el gibidir, biri ötekini yıkar." İhya'u Ulum'id-Din Huccetü'l-İslam, İmam Gazali, cilt. 2, s.394

"Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Birbirinize kin tutmayınız. Birbirinizi kıskanmayınız. Birbirinizle dostluğunuzu kesmeyiniz. Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz." - Müslim İhya'u Ulum'id-Din Huccetü'l-İslam, İmam Gazali, cilt. 2, s.407

"Size vermekte olduğu nimetlerinden ötürü Allah'ı sevin, beni de Allah beni sevdiği için seviniz." Tirmizi İhya'u Ulum'id-Din Huccetü'l-İslam, İmam Gazali, cilt. 4, s.594

"Allah için mütevazi olanı Allah yüceltir. Böbürleneni Allah alçaltır. Allah'ı çok ananı Allah sever." İbn Mace İhya'u Ulum'id-Din Huccetü'l-İslam, İmam Gazali, cilt. 4, s.655

Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin. Bütün bunlar, kötülüğü olan, Rabbinin katında da hoş olmayanlardır.
(İsra Suresi, 37-38)